Schiller’in tarif ettiği ve çocuksu niteliğinin olduğunu söylediği saf, düşünceli edebiyat, aslında aydınlanma edebiyatıdır. Bu yüzden edebiyatta saflık aranacaksa, bu Orhan Pamuk’un temsilcisi olduğu içi karanlık post modern edebiyatı olamaz. Çünkü saflık, aydınlanma ve çocuksuluk arasında bir ilişki söz konusudur. Şöyle ki:
Çocuğun içi saf olduğundan aydınlıktır; o halde aydınlanmış insan ilk çocukluk haline geri dönmüş insandır. O bütün dogmalardan ve önyargılardan kurtulmuştur.
Peki, saflığın belirtisi nedir? Tabii ki, çocuk gibi olmak. Schiller’e göre bir yetişkinin çocuksu olması onu yüceltici bir şeydir. Nitekim tanrıyı resmetmek gerekseydi, onu bir çocuk olarak çizmek gerekirdi. Neden? Çünkü bir çocuk asla can sıkıcı değildir. Can sıkıcı olmak büyüklere özgüdür.
Kısaca söylersek, aydınlanma edebiyatı, kasvetli post modern edebiyatın aksine, çocuk ruhunu aksettiren, içinde neşenin ışığının parıldadığı edebiyattır. Bu yüzden günümüzün içi kararmış, yüreği kötülükten kurum bağlamış insanını güldürebilir ve içten gülmek kadar insanın içini aydınlatan, ruhunu ortaya çıkaran şey yoktur.
Ancak tümüyle saf olan bir şey ruhu meydana getirebilir. Günümüzün eserleri mükemmel inşa edilmiş olsalar da, içlerinde ruh yok. Çünkü onları yazanlar saf değiller. Bunu onların sıkıcı şeyler yazmalarından anlıyoruz. Ruh dediğimiz şey, çocuksu neşedir.
Bazıları kalkabilir, aydınlanma edebiyatının bize inançsızlık aşıladığını söyleyebilir. Onlara yanıtımız şudur:
Anne babası tarafından aklı çelinmemiş saf bir çocuğun inançları olmaz. Çünkü onun günah korkusu olmaz. Anne babasının düşüncesini benimsemiş çocuk ise artık çocuk değildir. Saf olmaktan da çıkmıştır.
O halde saflık, yani yeni doğmuş olma hali Schillerin dediği gibi ancak bütün kültürden soyunarak elde edilir. Bu aydınlanma edebiyatçısının özlediği yalın haldir. Schiller’in tanrısalı üretmekten kastı budur: Doğayı insanda ilk haliyle bulup ortaya çıkarmak ve onu ona geri döndürmek.