Bir eseri, yazarından daha uzun ömürlü yapan nedir, bulmak zordur; ama alkış ve ödül olmadığı kesindir. Nitekim bugün yazarların kazandıkları en parlak zaferler bile hiç unutulmayacakları anlamına gelmez.
O halde büyüklük iddiası taşıyan her yazar, edebiyat tahtında bir hak talep etmek için eserini yarına taşıyacak olanın ne olduğunu bize söylemelidir.
Bir yazarı ölümsüz kılan, iyi bir kurguyla güzel bir hikâye anlatması olabilir mi?
Günümüz romancılarına bakıyor, onlar dünküleri nasıl unutturduysa, gelecekte daha iyi kurguyla çok daha güzel hikâyeler anlatacak romancıların da bugünküleri öyle unutturacaklarını düşünüyorum.
Güzel bir kitap yazmak da geleceğin yazarları arasında bir yer kapmak için yeterli olamaz. Çünkü her güzellik zamanla sararıp solar. Aynı ihtiyarların yerlerini gençlere bıraktığı gibi, onlar da yerlerini yeni gelen daha taze başka güzellere bırakır.
Bir yazarın yarına kalmasını sağlayan, üslup da olmadığına göre, o halde nedir?
İşte bu tarif edilemez. Eğer bir yazarı ölümsüz kılan şey, kelimelere dökülebilseydi hemen reçetesi çıkarılır, ilaç gibi her yazara sunulabilirdi.
Peki, günümüzün kısır edebiyatında yıpratıcı zamana dayanabilecek, yarının usta yazarları karşısında dimdik ayakta duracak, gelecekte yeni şaheserler ortaya çıktığında bile gözden düşmeyecek eserler var mı?
Pek çokları benim ‘Tehlikeli Düşünceler’ adlı kitabım nedeniyle kendimi Türk edebiyatının en büyük yazarı olarak ilan etmemi densizlik olarak nitelediler. Büyüklüğün ancak ücretle satın alındığı günümüzde bunun bedavaya getirilmiş olmasına içerlediler. Bazıları ancak kendilerinin büyük ilan ettikleri kişilerin büyük sayılması gerektiğini söylediler. Herkesin elinden gelse kendi dalkavuğunu oturtacağı kral tahtının zaten dolu olduğunu eklediler. Kimileri de yazarın böyle bir iddiada bulunmak için kimden izin aldığını sordular. Bazıları beni ciddiye almayarak basiretsizlik gösterdiler. Oysa bir yazarın böyle bir iddiada bulunmasının ne sakıncası var? Keşke her yazar neden önemli olduğunu bize tek bir cümleyle söyleyebilecek bir yaratıcılığı sergileyebilseydi. Pek çoklarının değerli bulduklarının bile neden değerli olduğunu söyleyemediği, bunun için klişelere başvurduğu, herkesin tekniğiyle, eserine verdiği şekille övündüğü bu ruhsuz, anlamsız devirde hepimizin şu soruyu sorma hakkımız olduğu düşünüyorum: Bugün edebiyatta hiç kimsenin aklına gelemeyecek şeyleri hiç kimsenin söyleyemeyeceği bir tarzda söyleyecek eserlerinde aşk, ölüm gibi tüketilmiş temalar üzerine bile hala yeni şeyler söylenebileceğini bize gösterecek kim var? Nobel ödülü almış yazarların kitaplarında dahi tek bir orijinal fikre rastlanmazken acaba biri çıkar da okurun yadırgayacağı en aşırı düşünceleri bile incelikle ifade eden bir yazar ismi bize söyleyebilir mi?
Eğer söyleyemezse o zaman beni ayıplayanlara dönüp derim ki:
‘Türk edebiyatı bir evse, ben de o evi saran bir yangınım. Bu evi bir gün içindekilerle birlikte yakıp kül edeceğim.’